Hypatia'nın Araştırmacı Ruhu

Araştırmacı bir insanın yazıları

27 Eylül 2011 Salı

Maceraperest Afrikalı Leo

"Her Ay Bir Kitap Kulübü" ile başladığımız kitap okuma serüveninin ilk ayını tamamlamış bulunmaktayız.Arkadaşlarımız ile birlikte Ağustos ayı sonunda yaptığımız bir oylama ile Amin Maalouf'un ilk romanı olan "Afrikalı Leo" Eylül ayı kitabı seçmiştik.



Kitap hakkında görüşlerimi aktarmadan önce sizlere kısaca Amin Maalouf'tan bahsetmek istiyorum.25 Şubat 1949 doğumlu Lübnanlı olan yazar Arap kökenli olup Hristiyandır.Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazetecilikte yapmıştır.Lübnan Fransız sömürgesi altındayken aldığı eğitim fransızca olmasınında etkisiyle daha sonra Fransa'ya yerleşmiş ve eserlerini fransızca vermeye başlamıştır.Doğuyu batılılara anlatan bir yazar olarak tanınmaktadır.Eserlerinin çoğunda tarihi olaylar fonu bulunmaktadır. Ülkemizde en bilinen eseri "Semerkand" dır.

Sanırım kafamızda kısaca bir Amin Maalouf şeması oluşmuştur.Bir kitabı okumadan önce yazar hakkında bilgi edinmenin önemli bir husus olduğunu düşünen biriyim.
Dönelim yazarımızın Fransız - Arap Dostluk Ödülü'nü kazanmış ilk romanına.


Kitabın arka kapağına baktığımız zaman ;

"Gerçek bir yaşam öyküsünden çıkarılmış düşsel bir yaşamöyküsü: "Bir berberin sünnet ettiği, bir Papanın vaftiz ettiği" Hasan İbn el-Vezzan ez-Zeyyati namıdiğer Giovanni Leone de Medici'nin yani Afrikalı Leo'nun özyaşamöyküsü -yazmış olsaydı yazacağı gibi."

Ne demek istediğini pek anlamayabilirsiniz eğer çok irdelemezseniz.Fakat kitabı okuduktan sonra diyeceğiniz şey" tek cümle ile kitabın özeti" olurdu herhalde.Ya da en azından ben öyle düşündüm.

Kitabımız 4 bölümden oluşuyor.
I. Granada Kitabı
II. Fas Kitabı
III.Kahire Kitabı
IV. Roma Kitabı

1489’da Granada’da doğan Hasan(Afrikalı Leo)1488’den başlayarak 1527’ye kadar her geçen yılı oğluna; kendi yaşadıklarını,anne ve babasından ve dayısından dinlediklerini tarihi gelişmelerle birlikte dört kitap şeklinde anlatıyor.

Granada kitabında daha ağırlıklı olarak Hasan'ın doğmadan önceki yaşananlar ve bebeklik döneminin önemli tarihi gelişmeleri anlatılırken Fas Kitabında daha çok çocukluk ve gençlik yılları anlatılıyor.Kahire kitabında sürgün yılları dönemin Osmanlı Padişahı'nın seferleri bahsedilirken Roma kitabında bilmediğimiz bir dünya olan Vatikan'a değinilmektedir.Çeşitli din kültürlerinin harmanlandığı insanların din için yaptıkları savaşları anlatan yazar çoğu zaman
"İster Müslüman, ister Hristiyan, ister Yahudi olsunlar seni olduğun gibi kabul etmeliler ya da seni yitirmeyi göze almalılar." sözünü vurguluyor.

Kitapta sevdiğim bir paragrafı sizlerle paylaşmak isterim;

"Sık sık cenaze törenlerinde, kadın olsun , erkek olsun, insanların ölümü lanetlediğine tanık oluyorum.Fakat ölüm Ulu Tanrı'nın bizlere bir armağanıdır.Ve O'ndan gelen bir şeyi kul lanetleyemez.Armağan sözcüğü size aykırı mı geliyor? Fakat bu bir gerçek.Eğer ölüm kaçınılmaz olmasaydı insan bütün yaşamını ondan uzak durmaya adayacaktı.Hiçbir tehlikeyi göze almayacak , hiçbir girişimde bulunmayacak , hiçbir işe el atmayacak, yeni bir şey bulmayacak, yeni bir şey yapmayacaktı.Yaşam sürekli bir uyuşukluk olacaktı.Evet kardeşlerim , Tanrı'ya bize ölümü armağan ettiği için şükredelim , çünkü yaşam ölümle anlam kazanıyor."

Kitabı oldukça sevdim.Fakat tek eleştirim "Semerkand" isimli kitabında da olduğu gibi Türkler'e karşı önyargılı olması.Kitabın bazı bölümlerinde bu durumu çok açık bir şekilde anlıyorsunuz.Fakat bu durum yazarın eserlerini okumamanız için önyargı oluşturmasın.Ben iyiki okumuşum diyorum.Tarihe bu tarz kitaplarla farklı açılardan bakmayı seviyorum.

NOT:Leo'nun maceracı ruhuna imrenmedim desem yalan olur. :)