Hypatia'nın Araştırmacı Ruhu

Araştırmacı bir insanın yazıları

31 Ekim 2011 Pazartesi

Şimdi Ve Anılarda Şarkılar

Sevgili Deeptone şarkılar ve hikayeleri ile ilgili mimlediklerine beni de eklemiş.Eee yazmamak olmaz hatta çok bekletmek ayıp olur diye düşündüm.Bu yüzden konuşurken yüzlerce cümle sarfedebilen ben tıkandım...ve ne yazsam acaba diye kara kara düşündüm bütün gün :D Hani insan  ders çalışmayı sever fakat iş ödev  olunca tıkanır kalır ya benim durumumda aynen öyle oldu.Zira ben yeri geldiğinde opera,klasik müzik dinlerken bazen tam bir halk insanı olup halk müziği dinlerim...bazen asiliğim tutar benim o ruhumu en iyi yansıtan rock-metal tarzı olur...zaman zamanda Türk sanat müziği dinler ve söylerim.Bu çok çeşitlilik arasından nasıl bir seçim yapsam hangi şarkının bende nasıl bir hikayesi varda acaba aklıma gelmiyor diye düşünürken aklıma anasınıfı ve ilkokul yıllarım geldi.İlk okula kaydolduğum günü çok iyi hatırlıyorum.Babam beni almış okula götürmüştü...fakat müdür ocak doğumlu olduğum için beni 1. sınıfa almamıştı.Babamda beni başka bir okula götürüp anasınıfına yazdırmıştı.Anasınıfından mezun olup 1. sınıfa başladığım sene sınıfta anasınıfından gelen 2 kişiydik.Bu yüzden diğer arkadaşlarımız ağlarken biz saf saf sağa sola bakınıyorduk.Öğretmenimiz de dediki madem siz daha deneyimlisiniz şarkı bilirsiniz hadi bakalım söyleyin...O şokla mıdır nedir bilmiyorum anasınıfından bana yadigar kalan tek şarkının "Üsküdar'a gideriken" olduğunu farkettim ve söyledim.Diğer arkadaşım ise normal çocuk şarkısı olan "Daha dün annemiz"i söylemişti.Başka şarkı öğrenmedin mi diye soracak olursanız hatırlamıyorum.Neden bu şarkıyı öğrendin anasınıfında müsamere falan mı yaptınız derseniz öyle birşeyde yapmadık..Arada sırada bu anımı düşünür gülerim halime.Şarkıyı hala çok seviyorum.Hatta 2 yıl önce ilk 23 Nisan törenimde öğrencilerimle hazırladığımız gösteri "Katibim" di.


Diğer aklıma gelen anım ise hiç unutmam hatta her şarkıyı dinlediğimde aklıma gelir, ben buna kpss çalışmanın yan etkileri adını veriyorum.Sene 2009 Mart-Nisan zamanları psikopat derecesinde eğitim bilimlerine odaklanmışız.Hadi bir mola verelim dedik..bende eski şarkıları dinlemeyi çok  severim, dedim bir müzik açalım da rahatlayalım.Arkadaşlardan biri kahve vb içecek hazırlamayı gitti saat gece 2 dolayları, açtığım müzik "Eruption-One Way Ticket" ama coşmuşum ben.Arkadaşlarımıda coşturdum.Saçlarımıza bandana falan yaptık.Hippi misali dans ediyoruz evde.Diğer odadan gelen, müzik öğretmenliğinde okuyan bir arkadaşımızda gülmekten kopuyor.Bize farkettirmeden kameraya almış dansımızı sonrasında izledik ama gülmekten yerlere yattık desem yeridir.Kpss çalışırken ki tek güzel anım bu olsa gerek :)

Bunların dışında kardeşimle birlikte kahvemizi yudumlarken "One More Cup Of Coffe" i dinlemeyi severken çocuklarla beraber sandalye kapmaca oynarken "Little Richard -Tutti Frutti" yi dinlemekten zevk alıyoruz.Birileri hayatıma müdahale etmeye kalktığı zaman ise favorim şarkım "Jon Bon Jovi-It's My Life".Canım sıkkın kendimi yanlız hissediyorsam "Metallica-One" ve "Sting-Shape Of My Heart".Mutluysam eğer favori dinlediğim şarkılardan biri ise "Michael Buble-Feeling Good" dir, diye sürer gider bu liste beni susturamazsınız.Çünkü baştaki tıkanıklığımdan eser kalmadı :) En iyisimi ben susayım şarkılar konuşsun...Teşekkürler Deep benim için farklı bir yazı oldu :)




SAFİYE AYLA-KATİBİM

ERUPTİON-ONE WAY TİCKET

BOB DYLAN&JOAN BAEZ-ONE MORE CUP OF COFFE

STİNG-SHAPE OF MY HEART



29 Ekim 2011 Cumartesi

Bir Öğretmenin Maceraları


"Şimdiki Çocuklar Harika" diye bir kitap var Sevgili Aziz Nesin'in bilmem bilir misiniz?Ne kadar yerinde bir başlık koyduğunu sanırım en iyi biz öğretmenler biliriz.Her gün çocuklarla beraber adeta yeni bir maceraya atılıyoruz sınıfta....bazıları o kadar komik oluyor ki! Fakat yazmayınca unuttuğumu farkettim.Sanırım kısa kısa notlar almam yaşlılık dönemim için süper bir girişim olucak :D Bu yüzden yazmaya karar verdim...Yazarken sizlerle de paylaşayım dedim...bilmem iyi mi ettim...umarım benim eğlenceli bulduklarım sizlerin yüzlerinde ufakta olsa bir tebessüme sebeb olur...bu aralar bol morale ihtiyacımız var çünkü...



Öğretmeni Dumur Eden Cevap

Bir gün sınıfta çocuklarla beraber oyuncak oynuyoruz.Sınıfımda da Fatih adında yaramaz mı yaramaz bir öğrencim var...arka sokaklar dizinden öğrendiği dövüş tekniklerini sınıfta uygulamaya pek meraklıdır kendisi...o kadar etkilenmiş ki Fatih büyüyünce polis olmaya karar vermiş.Oyun oynarken Fatih uyarılarıma kulak asmaz...bir bakarsanız masanın üstünde bir bakarsınız altında ya da oyuncak saklama kabımızı parçalamış özür dilemek için yanımda....Eminim kafanızda Fatih ile ilgili bir şema oluşmuştur...Fatih oyun esnasında arkadaşlardan birini epey kötü bir biçimde düşürdü...bende olayı gördüğüm için hemen kızdım...sınıfın bir ucundan diğer ucuna;


-Fatih arkadaşına ne yaptın kızıyım mı ben şimdi sana? diye bir tepki verdim.Aldığım cevap,

-İyi de öğretmenim o sizin bileceğiniz iş...öğretmen olan sizsiniz! bu cevabı verince aniden kızgınlığım geçti gülmeye başladım...işte bende böyle dumur olmuş oldum...

Aşk 6 Yaşında Başlar
Her sınıfta olduğu gibi sınıfımda bazı dönemler yoğun bir şekilde aşık olma olayları gerçekleşir...Bir gösteri hazırlanıyorsa kız öğrencim aşık olduğunu düşündüğü erkek öğrencim ile dans etmek ister...erkek istemez ya da ben boylarına göre ayarlarım...bu sefer araya veliler girer...kızım çok istiyor onunla dans etmek ayarlasanız olmaz mı ? derler...Aşklarına karşılık bulamayınca kendilerini sınıf dolaplarından birine kapatan bile vardır...İşte böyle günlerden birinde baktım olaylar büyümüş...artık sınıfta kulaktan kulağa kim kime aşık olmuş dedikoduları dönüyor....Sınıfa genel bir konuşma yapıyorum...siz öğrencisiniz üstelik çok küçüksünüz şimdi derslerinize çok çalışmalısınız büyüyünce aşık olursunuz falan...öğrencilerimden Talha öyle bir hevesle parmak kaldırdı ki sözlerimi bitirmeden söz hakkı verdim...Talha ;

-Öğretmenim ben büyüyünce aşık olabileceğimi düşünmüyorum....dedi

-Allah Allah Talhacım nedenmiş o? diye sordum.

-Çünkü öğretmenim ben kendime aşığım...dediğinde yaşadığım şoku ben bilirim...şimdiden Talha da narsisizm tohumlarını salmış :) Şaka bir yana insan önce kendisini sevmeli değil mi?

Değerli zamanınızı ayırıp okuduğunuz için teşekkürler...Bol tebessümlü günler diliyorum :)

Ben Cumhuriyeti Böyle Kazandım!

Bugün Cumhuriyetimizin 88. yıl dönümü bugüne özel  duygularımı ifade eden güzel bir yazı yazmayı çok isterdim fakat ne yapsam kelimelerimin kıfayetsiz kalacağını biliyorum.Bende Atamızın bir anısını sizlerle paylaşma ya karar verdim...Cumhuriyetin nasıl kazanıldığını gelin birde İlk öğretmenimizden öğrenelim.

"Ankara, 10. Cumhuriyet yılının büyük ve ölçüsüz sevinci içindedir.şehir, baştan başa ışıklarla donatılmıştır. Eğlence yerlerinde her Türk, tam bir şuurla devrimin nimetlerini idrak ederek neşe içinde eğlenmektedir. 
Atatürk, resmi baloların verildiği yerlere uğradıktan sonra Halkevi’ne de teşrif ediyor. Orada, milli ve mahalli giysileriyle coşan ve coşturan Türk köylüleriyle karşılaşıyor. 
Bir gün bu milleti ve bu memleketi kurtarmak için atıldığı mücadelede kendisine yegane kudret ve kuvvet membaı olan bu temiz yürekli vatan evlatlarının neşelerinden son derece duygulanıyor.onları bir süre seyrettikten sonra, doğru Çankaya’ya teşrif ediyorlar ve: 
-Efeleri buraya getiriniz!.. Emrini buyuruyorlar. 
Efelerin Çankaya’da, Atatürk’ün sofrasında nasıl coştuklarını ve nasıl coşturduklarını anlatmaya imkan yoktur. Büyük Ata, sahnenin en heyecanlı bir anında, Ankara efelerinden birine soruyor: 
- Efe, sen benim için ne yapabilirsin? 
Efe tereddüt etmeden cevap verir: 
- Her şey... 
- Mesela?.. 
- Ölürüm... 
Şimdi bütün dikkat Atatürk’e çevrilmişti.kimse konuşmuyor, onları dinliyordu. Atatürk, gözlerini etrafındakiler üzerinde bir kez gezdiriyor.sonra:
- Efe, diyor, sözünde samimi misin? 
- Emir sizindir, Ata'm. 
Atatürk, elini dizinin üstüne vuruyor: 
- Koy başını buraya!... 
Efe derhal başını Ata'nın dizlerine koydu ve başını koyar koymaz şakağında bir soğuk temas hissetti.bu, Atatürk’ün şakağına dayadığı tabanca namlusunun soğukluğuydu. Efe, bu soğuklukla beraber şakağına dayanmış bir tabanca olduğunu görmüş, fakat en küçük bir harekette bulunmamıştı. 
Efe, Ata'sı için ölümü seve seve kabul edebilirdi. Fakat Atatürk, ona kıyacak mıydı? 
Bütün yüzlerin rengi bir anda solmuş, heyecan son haddini bulmuştu. Nefes almaktan korkuyorlardı ve gözler Atatürk’ün elindeydi. Tabanca, efenin şakağına dayanmıştı. Fişek sürülmüş ve emniyet açılmıştı. Atatürk, bir saniye bile sürmeyen bu an içinde ve gözle fark edilemeyecek bir hızla tabancanın namlusunu şakağın yanından, belki bir santim kadar kaydırarak tetiği çekiyor. 
Derin sükutu yırtan korkunç tabanca sesi... 
Kalpler, sanki yerinden kopacak. 
Hazır bulunanların hepsinin beti benzi kül rengini almıştır. 
Fakat, efenin başı hala Ata’nın dizindedir ve efede en küçük bir kımıldanma yoktur. 
Atatürk, efenin başını dizlerinden kaldırıyor, temiz alnını dudaklarına doğru çekiyor ve öpüyor. 
Hala biraz önceki havanın tesirinden kurtulamamış olanlara: 
- İşte, ben Anadolu Savaşını bunlarla ve böyle canlarını esirgemeyenlerle kazandım, diyor. " 

CUMHURİYETİMİZİN 88. YILI HEPİMİZE KUTLU OLSUN....BİZ TÜRK MİLLETİYİZ BU SIKINTILI ZAMANIMIZI DA ELBET BİRLİK OLUP ATLATACAĞIZ...NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

27 Ekim 2011 Perşembe

Aşk İksiri

Orjinali İtalyanca olan ünlü opera eseri "Aşk İksiri" (L'elisir d'amore) geçen hafta cumartesi günü Süreyya Operasında prömiyerini yaptı.Oldukça eğlenceli yeşilçam tadında bir eser olan Aşk İksiri benim ve kardeşim içinde bir macera oldu :D Normalde İstanbul'a bu tarz etkinlikler için gittiğimden gündüz 16:00'a bilet almaya çalışırım.Fakat çok görmek istediğim bu operanın 16:00 da gösterimi yoktu mecbur akşam 20:00 gösterimine bilet aldım bir ay öncesinden:D Fakat İstanbuldan İzmit'e en son otobüsün 23:00da olduğunu bilmiyordum bunu opera günü öğrendim.Neyse dedim zaten 2 perde çok rahat yetişiriz.Fakat olmadı(yaklaşık yarım saatlik bir ara nedeniyle) :D opera 22:40da bitti :D Operadan kaçar gibi koşarak bizim gibi çıkan olmamıştır herhalde :D Daha sonra Haremden 23:00da kalkacak olan otobüse yetişme ihtimalimiz ancak taksi ile olabilirdi.Caddede koşturarak taksi durdurmamız ise ayrı bir komediydi...Fakat sonuçta gittik gezdik operamızı izledik ve otobüse yetiştik :D Bizim için farklı bir deneyim oldu..


Aşk İksirine dönecek olursak ; Kahramanlarımızdan biri olan meteliksiz Nemorino varlıklı bir kız olan Adina'ya aşıktır.Fakat cesareti olmadığı için bir türlü sevgisini dile getirememektedir.Adina ise aşka inanmayan uçarı bir kızdır.Bir gün Adina kendi işçilerine ve davetlilerine okuduğu "Tristan ve İsolde"  isimli öykünün etkisi ile tıpkı öyküdeki gibi bir iksir sayesinde Adina'nın kendisine seveceğine inanır.Bunları düşünürkende yaşadıkları  yere Delcore isimli şarlatan bir hekim gelir.Şarlatan sözde bütün hastalıkları tedavi eden ilaçlara sahiptir...tabi bu ilaçlardan biride umutsuz aşklar için "Aşk İksiri" dir.


Daha sonrasında gelişen olayları da izleyip görmenizi tavsiye ediyorum.Müzikler özellikle bitimine yakın söylenen arya beni oldukça etkiledi.Sahne tasarımı ve ışıklandırma çok güzeldi.Keşke acelem olmasaydı da emeği geçenleri hakkıyla alkışlayabilseydim.Sizlerle Adina ve Nemorino'nun diyaloglarından birini paylaşmak istiyorum.

-Nemorino:Ah Adina! Ah Adina! Neden asla?

-Adina: Güzel Soru! Sor rüzgara gönül okşarcasına neden estiğini kararsızca, ya bir zambakta ya bir gülde , ve ya bir çayırda , ya da derede ; değişkenlik ve vefasızlığın  doğada varolduğunu sana söyleyecektir.

-Nemorino: O halde ne yapmalıyım?

-Adina:Bana olan aşkından vazgeç, uzaklaş benden.

-Nemorino:Sevgili Adina...yapamam!

-Adina:Yapamaz mısın? Neden?

-Nemorino:Neden?

Sor nehire , neden tek bir işareti ile bir sıçrayışta inleyerek denize koşar , eğer onu davet ederse.Ve denizin sonsuzluğunda ölmeye gider.Bilinmeyen bir güçle sürüklenişini anlatacaktır sana...

-Adina: Yani ne istiyorsun?

-Nemorino:Onun gibi ölmek ama senin izinde ölmek...




Cümleler oldukça etkileyici olduğu gibi performanslarda oldukça iyiydi.Biz kardeşimle operadan da sonrasında yaşadığımız maceradan da oldukça keyif aldık...Yazıma son verirken sizleri beğendiğim aryanın Luciana Pavarotti versiyonu ile baş başa bırakıyorum...Keyifli dinlemeler ve bol sanatlı günler diliyorum :)


17 Ekim 2011 Pazartesi

Kösem Sultan

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yeni sezona perdelerini "Kösem Sultan" isimli oyun ile geçen hafta perşembe günü açtı.Hazırlıklarını duyduktan sonra uzun süredir beklediğim bir oyundu.Gönül isterdiki perşembe günü galasına katılabileyim fakat akşamları gittiğim kurs sebebiyle cumartesi akşamı gidebildim. Eser Turan Oflazoğlu'nun aynı isimle yazmış olduğu tiyatro eserinden sahneye uyarlanmış.Eserin konusu hakkında kısaca bilgi verecek olursak;Sultan İbrahim'in annesi Kösem'in saraydaki iktidarını elinde tutmak için saray içinde çevirdiği entrikalar yer alıyor.Hatta o dönemde sultan IV. Mehmet suikastinde de parmağa olduğu iddia ediliyor.İktidar ve güç için insanın neleri feda ettiği açıkca gözler önüne seriliyor.


 Oyunu sahneye aktaran sevgili Murat Atak'ı tebrik etmek lazım.Oyuncu seçimi bir harika herkes işini hakkı ile yapmış.Özellikle Kösem Sultan'ı canlandıran Zuhal Gencer Erkaya ve Turan Sultan'ı canlandıran Esra Bezen Bilgin'in hakkını vermek lazım.Karakter çözümlemeleri harika.Kostümler oldukça göz dolduruyor.Seçilen müzikler özellikle giriş ve kapanış çok güzel düşünülmüş insanın tüylerini diken diken yapıyor.Ayrıca Kösem Sultan ve Turan Sultan arasında geçen konuşmalarda kullanılan iç sesler oyunu daha bir izlenilesi kılıyor.

Oyun arasında insanların konuşmalarınıda kulak verdim kimi bir grup genç "İbrahim adında padişahta mı varmış?" derken kimisinin "ne biçim oyun bu" dediğinide duydum.Açıkcası  tarihimizi bilmeyen sanat duygusundan yoksun,karşısındaki insanın verdiği emeğe saygı göstermeyen insanların olması hele bunların birde oyunun en duygu yüklü sahnesinide gırgıra alıp gülmeleri beni haliyle üzdü.Sadece gençler olsa neyse koca koca adamlarda yaptı bunu.Sayın gülen vatandaşlar sizlere söylüyorum acaba yaptığınız şeyin karşınızdaki oyuncuya saygısızlık olduğunun farkında değilmisiniz?
Eğer farkında değilseniz bir daha başka bir oyuna gitmeyin biz tiyatroseverler olarak sizsizde mutluyuz.
Son bir alıntı sizlere oyunun güzel bir sahnesinden Turhan Sultan'ın oğlu için söyledikleri;

"Çabuk büyü oğlum, çok çok çabuk !
Saraya da girdi ikilik, asker ocaklarına da
Ancak sen, Mehmet'im, bu çatışan
bu birbirini yok etmeye çalışan güçleri
buyruk altına alırsan, ancak sen
sağlam bir baş olarak gelişir
bu güçleri yararlı bir işe koşarsan
esenliğe erişir bu gövde; ancak o zaman
gerçek büyüklüğe, mutlu bir sürekliliğe
kauşur ülken, güçlülüğe dayanan sağlıklı bir barışa. "

9 Ekim 2011 Pazar

Azıcık Kültür Sanat

"İnsan her gün bir parça müzik dinlemeli, iyi bir şiir okumalı, güzel bir tablo görmeli ve mümkünse birkaç mantıklı cümle söylemelidir." demiş Goethe.Belki yaşadığı dönemde sinema olmuş olsaydı , haftada birde olsa güzel bir film izlemeli derdi.Bu söz ilk olarak memleketimde en sevdiğim kitabevinin hediye verdiği ayraçta görmüştüm.Yıllardır ayracın tasarımı değişir ama söz değişmez.Bu sözü ilk okuduğumda o kadar çok etkilemişti ki beni üzerinde epey düşünmeme neden olmuştu.Düşünmem özellikle sanatta resim alanında oldukça eksiğimin olduğunu farketmemi sağladı.Ve bir süredir elimden geldiğince tablo bakmaya yorumlamaya çalışıyorum.Herkesin tarzı birbirinden farklı ama özellikle sevdiğim ressam Salvador Dali oldu.Bunda en çok sürrealist olması etkili oldu sanırım.


Sözden de anlaşılacağı gibi bugünkü yazım birazcık herşeyden olucak.Umarım sıkmam sizleri.

Öncelikle bugünkü müziğimiz en sevdiğim klasik müziklerden olan "Albinoni-Adagio G Minor"dür.Bu müziğin bende anlam ve önemi çok büyüktür.2009 yılındaki Üniversite mezuniyet fon müziğim olmakla birlikte kendisi kardeşimi ağlatmıştır.Çok çeşitli coverlarını youtubeda bulabilirsiniz ama sizlerle benim favorilerimi paylaşmak istiyorum.İlk parça tamamen enstrumentaldir.İkincisine ise sözler eklenmiştir.Parçanın Türkçe coverıda bulunmaktadır.Fakat şahsım tarafından beğenilmemiştir.(Meraklısına türkçe cover-Meyra Adagio Elveda)





Bir parça müziğimizi dinledikten sonra sırada iyi bir şiir okumaya geldik.Burayada benim maceracı ruhumu yansıtan bu aralar en sevdiğim şiiri paylaşıyorum.

YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜRLER
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar
Pablo Neruda
Şair ne kadar güzel yazmış değil mi?İnsanı üzerinde epey düşündürüyor.


Güzel bir tablo görme zamanı geldi.Yukarıda bahsettiğim gibi sevdiğim ressam Salvador Dali'den.Salvador Dali'nin uzunca süre kadınlar ilgisini çekmemiş.Fakat Gala ile tanışması hayatını tamamen değiştirmiş.Gala; sürrealist şair Paul Eduard'ın eşiymiş.Fakat Gala eşinden boşanmış(Dali ile yakınlıkları sebebi ile) ve Dali'nin en iyi arkadaşı,danışmanı ve aynı zamanda esin kaynağı olmuş.Bu yüzden Gala'yı defalarca resmetmiş.Sizlerle paylaşacağım bu resimde de görülen kadın Gala'dır.Resmin adı "Gala Of The Spheres"dır.(resme tıklayın büyüsün)


Mantıklı cümle kurmaya gelince,bu görevi sizlerin parlak zekasına bırakıyorum.Hepimiz bloglarımızda zaten kendimizce mantıklı birşeyler paylaşıyoruz bu yüzden mantıklı cümle kurma işinide başardığımıza inanıyorum.


En son olarak sevdiğim bir filmin tavsiyesi kalıyor.Her ne kadar rahmetli sözünde söyleyememiş olsada bence çağımızın olmazsa olmazlarından.Eminim yaşasaydı söylerdi.Sizler için seçtiğim film birazcık eskilerden.Eski film izlemeyi çok seviyorum.Çünkü yaratıcılığın efekt olarak kullanıldığı dönemlermiş o zamanlar ve aşklar daha safmış.

Filmimiz adı "It's a Wonderful Life".Hayatımda çok önemli yeri olan filmlerden biridir.Birazcık fantastik fakat insan yaşamı için oldukça anlamlı bir eserdir.Konusuna kısaca değinecek olursak;George Bailey küçük bir kasabada dünyaya gelmiştir.Bu küçük kasabada büyümüş ve lisesini bitirmiştir.Her gencin yapmak istediği gibi Üniversiteye gitmek ve dünya seyahatine çıkmayı düşünmektedir.Fakat aniden gelişen olumsuz olaylar o küçük kasabadan ayrılmasına engel olmaktadır.Tam o engel aşılıyor derken yeniden bir engel ortaya çıkıyor.....Sonrasında bir melek düşünün, George için, gökyüzünden geliyor en sıkıntılı dönemininde hayatının anlamını kavramasına yardım ediyor...1946 yılı için bence süper bir "Frank Capra" filmi..mutlaka izlenmeli diyorum.Filmden karelerle sizleri baş başa bırakıyorum.


Yazıma son vermeden önce küçük kültür sanat dipnotları; 22 Ekim Cumartesi günü Kadıköy Süreyya Operasında "Aşk İksiri" isimli opera sergilenecektir.Biletlerimi aldım düşünen arkadaşlara tavsiye ederim.Kocaelinde yaşayan arkadaşlar için de bu ay Kocaeli Şehir Tiyatrolarında da "Kösem Sultan" gösterilecek güzel bir oyuna benziyor ben bu hafta içi biletlerimi almayı düşünüyorum.

Okuduğunuz için teşekkür ederken hepinize bol sanatlı günler diliyorum.