Hypatia'nın Araştırmacı Ruhu

Araştırmacı bir insanın yazıları

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Karantina Altındaki Empati



      İnsanlar neden bu kadar duygusuz? Ya da onlara vurdumduymaz demek daha doğru olur sanırım.Son zamanlarda anladığım bir şey varsa o da bir çok insanın "Empati" kurmaktan kaçınarak yaşadığı.İnsanlar, karşısındaki insanlar için empati kurmazsa daha sorunsuz yaşayabileceğini düşünüyor.Siz ne kadar karşısınızdaki insana kendinizi, kendi derdinizi, onun ile olan derdinizi anlatmaya çalışırsanız çalışın o kişi olaya sadece kendi taktığı at gözlükleri ile bakabiliyor.Bundan da çıkartabileceğimiz sonuç son zamanlarda insanlarda empatisizlik hastalığının moda olduğudur."Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" modunda takılmak işlerine geliyor.

      Bu hastalık yabancı insanlarda olduğu zaman bir nebze olsun katlanılabilir oluyor.Ne de olsa o yabancı kişilikler sizin hayatınızda tam anlamıyla yer eden şahsiyetler değil.Fakat yanıbaşınızda her gün, her zaman gördüğünüz, birlikte yaşadığınız veya en yakın dostunuz ise durum katlanılmaz oluyor.Can Yücel'in de dediği gibi "  …bir insanı herhangi biri kırabilir ama birtek en çok sevdiği acıtırmış. " aynen durum bu noktaya geliyor.Acı çeken, yalnız kalan, hatta tek başına ağlayan taraf siz oluyorsunuz.Karşı tarafta sizin bu üzüntünüzü bu yakalanmış olduğu hastalık sebebiyle görmezden gelirken ,sizin yapabileceğiniz tek şey bu ahval ve şerait içinde dahi metanet göstermekten başka bir şey değildir.Dikkat edin metanet göstereyim derken bu hastalığa yakalanma kolaylığını gösterenlerde olmuyor değil.

      Ben kendimi bu hastalığa yakalanmış olan insanlardan korumak için  bazen karantina altına alıyorum.Şimdi diyeceksiniz ki "iyide sen hasta değilsin ki kendini neden karantina altına alıyorsun?" Evet biliyorum ben hasta değilim ama etrafımda o kadar çok hasta insan var ki onları karantina altına alıp iyileştirmeyi becerebileceğimi zannetmiyorum.Tek ironik çözüm kendinizi karantina altına almak oluyor ne yazık ki.

      Ben karantina altında durumu stabilize etmeye çalışırken sizleri Can Yücel'in şu dizeleri ile baş başa bırakıyorum...

" İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı… "


8 Temmuz 2012 Pazar

Kitap Tutkusu


"Günün huzursuzluğunu unutturan o güzel saatlere, insanın sadık dostu, suskun arkadaşı kitaplara, hep yanımızda olduğunuz, varlığınızla bize hep yaşam verdiğiniz için teşekkürler! İnsanları yaşantılarının en karanlık günlerinde desteklediğiniz için de; cephe hastanelerinde, kışlalarda, hapishanelerde, acıdan kıvrandıkları yataklarda. Her yerde, her zaman yanlarında bulunmuş, onlara düşler getirmiş,huzursuzluk ile ıstırap arasında bir avuç huzur olmuştunuz! Günlük yaşamın altında ezilen ruhunu çekip kurtaran Tanrı mıknatısı sizler. İnsan ruhunun karanlığını hep aydınlatır, onu ötelerin aydınlığına taşırsınız.

Sonsuzluğun bu küçük parçaları sizler, yan yana ve suskun, evimizin duvarına sıralanmış öyle duruyorsunuz. Fakat bir el sizi çekip alınca, yürek size dokununca, mekanları kırıp parçalıyor, çılgınca ileri atılan bir araba gibi bizi sonsuzlara taşıyorsunuz. "

                                                                                                                                      
     Stefan Zweig

  
Kitap tutkunluğunun  fotoğraflara yansıması....




Gezi Notları "CumalıKızık"



      Mart ayının soğuk bir sabahında fotoğrafçı bir arkadaşım ve kardeşim ile yaptığımız bir yolculuktan bahsetmek istedim sizlere.Havaların aşırı sıcak olduğu şu günlerde geriye dönük soğuk bir günü hatırlamak güzel oluyor doğrusu.Her ne kadar bulutlu bir gün olmuş olsa da kültürlenme ve gezme açısından güzel bir gün geçirdiğimize inanıyorum.


      Öncelikle sizlere kısaca Cumalıkızık köyünden bahsedeyim;Cumalıkızık Bursa Uludağ'ın güney eteklerinde kurulmuş olan 5 kızık köylerinin içinde ,yanlış hatırlamıyorsam eğer, en büyük olanıdır.Diğer köylerdeki yaşayanlar her cuma namazında bu köyde toplandıkları için bu köye Cumalıkızık denmiştir.Cumalıkızık evlerinin geçmişi 300 yıla dayanmaktadır ve 2000 yılında restore edilerek şimdiki halini almıştır.Sokakların arasından her daim kaynak suyu akmakta ve bu da sokakların her zaman temiz kalmasını sağlamaktadır.Restorasyon sayesinde çoğu göç etmiş olan yerli halkı geri dönmüş ve turizm onlar için yeni bir geçim kaynağı olmuştur. Bunların yanında aynı zamanda "Kurtuluş" dizisi de bildiğim kadarıyla bu köyde çekilmiştir.


       Her ne kadar turizm köye canlılık katmışsa da benim gözlemlerime göre yerli halkın yaşlı kesimi bu durumdan sıkılmış durumda.Biraz empati kuracak olursak eğer (her gün binlerce yabancı köyünüze uğruyor ve izinsiz sizin ve köyün resimlerinizi çekip gidiyor) durumu daha iyi anlayabileceğinize inanıyorum.


       Eğer fotoğrafçı iseniz ya da köyü sakin bir şekilde gezmek,resimlemek tarihi dokusunu daha rahat bir ortamda incelemek istiyorsanız size sabah erken gitmenizi tavsiye ederim.Çünkü özellikle hafta sonları sabah saat 10-11den sonra turistler ya da fotoğrafçı gruplar kafileler halinde geliyorlar.Bu nedenle bizim yaptığımız gibi sabahın körü diye tabir edebileceğimiz saatlerde orada bulunmanız daha iyi olacaktır.Gezinizi tamamladıktan sonra köydeki misafirhanelerden birinde oturabilir seçtiğiniz bir gözleme çeşidini yiyebilir ve çayınızı yudumlayabilirsiniz.

      Fotoğraf makineme yansıyanlar ile sizleri baş başa bırakırken farklı bir hafta sonu gezisine çıkmak isteyenler için tavsiye ettiğim bir mekan olduğunu da belirtmek isterim.














1 Temmuz 2012 Pazar

Hayat Üzerine Serpiştirilmiş Baharattır Karamsarlık



Bazen insanın içinden hiçbir şey yapmak gelmez.Bir sürü nedeni vardır bunun.Hayattan beklentilerini gerçekleştiremediği düşüncesi vardır zihninde daima.Ne yapacağını bilemez halde ordan oraya savrulur sonbahar mevsiminde dalından kopmuş sararmış bir yaprak misali.Kendi içinde bir ıssızlığa düşmüştür kişi.Adeta yaşadığı dünyada herkes bir hastalıktan ölmüş sadece o yaşamayı başarmıştır tabi buna yaşamak denirse.Yapayalnızdır.Elinden hiçbir şey gelmeden o ıssızlık için her gün varoluşuna isyan ederek yaşamaktadır.Bazen hayaller görür insanlara dair.O hayalin içinde bir yaşam amacına tutunma nedeni arar.Bu her şey olabilir.Ama bazı anlar gelir ki tutunmak yetmez.Tüm çabalar başarısızlıkla sonuçlanmış,hayat ile olan savaşında başarısızlığa uğramıştır kişi.Belkide hata savaşmasındadır...belkide hata dünyayı bize bir yarış pisti gibi sunanlardadır kimbilir.Savaşmak yerine onunla yaşamayı öğrenmektedir belkide sır.Sır dediysem de herkes için değişebilen bir sır...Hayatta kalma sırrı herkes için farklıdır.Sadece korkaklar için aynıdır.Çünkü onlar ölmekten korkmaktadır.Bu sırrı sadece kendimiz bilebiliriz ve sadece kendimiz çözebiliriz bulmacayı.Başkalarına anlatsak...hatta anlamalarını sağlamak için yırtınsakta onlar yine de anlamazlar neden mi çünkü bu bizim hayatımız ancak biz anlarız....

9 Haziran 2012 Cumartesi

Kitaplardan İnciler "Dar Kapı"




 Dar kapıdan girmeye çabalayın. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur..Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır.. "

"---Yalnız yürümek için yeterince güçlü değil misin? Hepimiz Tanrı'ya tek başımıza ulaşmak zorundayız.

 ---Ama bana yolu gösteren sensin."



"---Tanrı'da birleşmenin ne olabileceğini anlamıyor musun acaba?"

---Hem de bütün kalbimle anlıyorum: Hayran olduğun ortak şeyde kendinden geçercesine buluşmak.Bana öyle geliyor ki, senin hayran olduğunu bildiğim şeye hayranlığımın nedeni, seni tam orada yeniden bulabilmek."


"---Ama neden nişanlanalım ki? Sadece birbirimiz için olduğumuzu ve öyle kalacağımızı bilmek yetmez mi? Başkalarının da mı duyması gerekiyor? Eğer bütün hayatımı onunla geçirmek istiyorsam, aşkımı sözler üzerine kurmamın daha güzel olduğunu mu düşünüyorsun? Ben öyle düşünmüyorum.Yeminler benim için aşka hakarettir.Onunla ancak ona güvenmeseydim nişanlanmak isterdim."

"İnsanın araması gereken düşüncenin özgürleşmesi değil büyük heyecanlardır, değil mi?"

"Gerçek ve sürekli zaferi dileyen kişi, geçici zaferi hesaba katmaz, geçici olanı yürekten hor görmeyen kişi tanrısal olanı gerçekten sevmediğini gösterir."

"Fazla dikkat etmediğimiz için her zaman bu kadar şaşırmıyoruz."

"....'Çoğu kez bana öyle geliyor ki ' diyordum ona, '....aşkım kendimde sakladığım en iyi şeydir.Bütün erdemlerim ona asılıdır, kendi kendimi  aşarım onunla.Ve onsuz çok sıradan bir yaradılışın, o değersiz düzeyine düşerdim.Sana kavuşma umuduyla en güç yollar bile bana en iyileri gibi görünecektir.' "

"Bazen onu konuşurken dinlediğimde kendimi düşünürken görüyormuşum gibi geliyor.Bana beni açıklıyor, kendimi keşfettiriyor.Onsuz var olacak mıyım? Ben sadece onunla benim...."



ANDRE GİDE-DAR KAPI

27 Mayıs 2012 Pazar

Once Upon A Time


Masal okumayı seviyor musunuz? Ya da küçükken masalları sever miydiniz? Sevmesek bile mutlaka bir yerlerde Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'i , Pinokyo'yu veya Cinderella gibi birçoğunu okumuş ya da izlemişizdir.Şimdi bu masalların hepsinin birbiri ile bağlantılı olduğu  bir masal kitabı  düşünün.Çok güzel bir karışım olurdu değil mi?Ve işte şimdi şu dakikalarda size bu kitabın yer aldığı bir diziden bahsedeceğim.Dizinin ismi birçok masalın girişi olarak kullanılan deyim "Once Upon A Time". Lost'un yaratıcıları olan  Adam Horowitz ve Edward Kitsis ikilisinin yeni dizisi.Fantastik tarzda oldukça etkileyici bir dizi.



Dizimizin baş kahramanlarından   Henry yaşadığı kasaba halkının masallar diyarından gelmiş insanlar olduğuna inanmakta ve kötü kraliçe tarafından yapılmış bir lanet sonucu masal kahramanlarının bu durumu hatırlamadıklarını düşünmektedir.Kasaba halkını kurtaracak olan kişi de Henry'nin öz annesi Emma'dır.Henry üvey annesi(Kötü Kraliçe) ile yaşadığı evden bir gün kaçar ve gerçek annesini bulmaya gider.Annesini bulmuş olsa da annesine elindeki masal kitabının gerçek yaşantılarını anlattığına inandırmak oldukça güç olacaktır.Henry Pamuk Prensesin torunudur.Pamuk Prenses,Prens,Kırmızı Başlıklı Kız ve nice masal kahramanı asıl kimliklerini bilmeden Storybrooke isimli kasabada yaşamaktadır.Emma oğlunu evlat edinen Regina'ya geri götürdüğü sırada birşeylerin oğlu için ters gittiğini düşünür ve bir süre kasabada kalmaya karar verir.Ve Emma'nın kasabada kalışı Belediye başkanı Regina'nın (Kötü Kraliçe) hiç hoşuna gitmeyecektir.


Masallarda olduğu gibi  fantastik şeyleri birazcıkta olsa seviyorsanız diziyi izlemeniz gerektiğini düşünüyorum.Birinci sezon yeni bitti.İkinci sezon içinde anlaşma yapıldı.Ben izlerken çok keyif aldım.Sizlerde umarım benim kadar keyif alırsınız...İyi seyirler :)

Sevdiğim Replikler;

"All magic comes with a price" ( 
 Rumplestiltskin )

"You wanna change things? You're gonna have to go out there and change them yourself because there are no fairy godmothers in this world.
 " (Emma)

 No matter what you do, I will always find you." Prince James to Snow White

Kitaplardan İnciler "Sakın Kımıldama"


"Acı ne aldatıcı, nasılda koşuyor.Sanki bir asit eritici görevini derinde gerçekleştirmiş gibi."


"Ben ilişkinizin yanına asılı bir erkek takım elbisesi oldum.Beni kişiliğimden çok,yokluğum , kitaplarım, girişte duran yağmurluğum anlattılar.Verdiğim ipuçlarıyla sizin yazdığınız, benim bilmediğim bir öykü bu."

"Biz ikimiz birlikte ilk biçimini yitiren, böylece sertliği geçen eski bir palto gibi olmaya başlıyorduk ve paltoyu  asıl eşsiz , taklit edilemez yapan kendini bırakması, kumaşının doğal yıpranmasıdır."

"Bir insanın kolları sıkı sıkı topraktır, kızım.Tanrı, eğer varsa, arkamızdadır."

"Bir kuş kondu yanıma ansızın...Bu yüzer tüneğe ulaşana kadar güçlüklerle dolu bir uçuş yapmış olması gerek...Neden, diye düşünüyorum kendi kendime, biz insanlar, ayakkabılarımızla, kazanklarımızla bir su sıçramasında geri çekilirken böyle küçük bir yaratık doğanın meydan okumalarını hiç tereddütsüz kabul eder, neden biz insanlar böyle cesaretsiziz?"

"Konuş istediğin kadar Raffaella, yaşadığı sürece estir yüreğini, hepimiz tekerleksiz bir arabayla gemi yolculuğuna çıkmış dostlarız."

"Ölmek için seçilen alet önemlidir, bir vasiyettir."

"Benim için aşk buydu, yetim ve sert, büyük aşk ihtiyacı, yazgı bize acıyıp bir biberon armağan ettiği zaman."

"Şimdi beni bırakacaktı, artık hayatım onun hayatı içinde çoğalmadığına göre şimdi onu kaybedecektim."

"Belki kömürle çalışan bir geminin karnında , iki sevgilinin en üst güvertede , denizin parlak halısının üzerinde, romantik bir dans yapmalarını sağlamak için ter döken iki zenci işçiyiz."

6 Mayıs 2012 Pazar

Kısa Bir Merhaba ve 23 Nisan



Merhaba herkese; Uzun bir aradan sonra sizlerleyim...bir dönem internetim kesik olduğu için ilgilenemedim blogumla...internetim geldikten sonrada 23 Nisan çalışmaları-ales ve kpds derken vakit bulamadım...ama öyle çok özlemişim ki yazı yazmayı anlatamam.Bugün kısa bir selam verip kaçacağım...

Çok güzel bir 23 Nisan geçirdik öğrencilerimle Alfven'in Swedish Rhapsody'i eşliğinde güzel bir dans yaptı pıtırcıklarım...Bazı öğretmen arkadaşlarım çok Avrupai tarzda olduğunu söyleyip eleştirseler de yüzümü kara çıkarmadı öğrencilerim  :)









Yakın zamanda tekrar görüşmek üzere... bu güzel bahar mevsiminde musmutlu günler diliyorum :)

Not:Dinlemediyseniz bu rapsodiyi oldukça keyif vericidir tavsiye edilir...Kendisini güzel bir tebessüm ile dinlettirir...

26 Şubat 2012 Pazar

Kitaplardan İnciler (Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş)



"Konuyu ne kadar dolandırırsak dolandıralım,dinlerin varoluş nedeninin temelinde, ölüm olgusu yatmaktadır, din ile ölümün ilişkisi ateş ile barut gibidir, ateş olmadığı sürece barutun işlevi olmayacaktır."

"...Felsefenin de aynen dinler gibi ölüme ihtiyacı olduğu için, eğer felsefe yapıyorsak, bu öleceğimizi bildiğimizdendir, Montaigne'nin de dediği gibi,felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir."

"Ejderhayı öldürmenin yolu, kafasını kesmekten geçer, tırnaklarını törpüleyerek bir yere varamayız."

"......Peki kendisini kozasına hapseden ve kapıyı ören ipekböceğinin ölüm anı hangisiydi, bir ölümden yeni bir yaşamın doğması nasıl olabiliyordu acaba,kelebeğin yaşamı ipekböceğinin ölümünden mi doğmuştu,yoksa kelebekte yaşadığına göre ipekböceği hiç ölmemiş miydi.Düşünür çırağı,ipekböceği ölmüştür,diye yanıtladı soruyu ve ekledi,yumurtlama döneminden sonra ölecek olan kelebektir,.....İpek böceği ölmüyor çünkü kelebek çıktıktan sonra kozanın içinde ceset kalmıyor,sen de söyledin zaten birinin ölümünden diğerinin yaşamı doğuyor.Buna metamorfoz denir...."

"Ekonomistin tedirgin edici düşüncelerine geri döndüğümüzde, hesabın esasen gayet basit olduğu ortaya çıkıyordu, şöyle ki; elde sosyal güvenlik sistemine katkıda bulunan şu kadar aktif nüfus olduğu düşünüldüğünde,bu hesaba gerek malullük gerekse yaşlılık nedeniyle emekli olmuş bulunan nüfus eklendiğinde ve emekli kesimin aylıklarını çalışanların katkıları sayesinde aldıkları değerlendirildiğinde ve çalışan kesimin azalmasına karşın emekli kesimin sürekli ve önüne geçilmez bir şekilde arttığı göz önünde tutulduğunda,mutluluğun zirvesi,son noktası gibi algılanan ölümün yok oluşunun esasında iyi bir şey olmadığını nasıl olup da kimsenin farkedemediğini anlamak son derece güçtü."

'' ölümün tüm irtibarı sarsılmıştı. ya şimdi ne yapacağım, daha önce hiç olmamış ve hiç olmaması gereken bir aksaklığı nasıl düzelteceğim, böyle bir şeyi tarih bile yazmamış, diye kendi kendine söyleniyordu ölüm, esas sorun adamın kırk dokuz yaşında ölmüş olması gerekirken elli yaşını doldurmuş olmasıydı. zavallı ölüm şaşkın ve ne yapacağını bilemez haldeydi, neredeyse başını çatlak duvarlara vurası geliyordu. binlerce yıldır kesintisiz sürdürdüğü kariyerinde böylesi bir hata hiç olmamıştı, ama şimdi, tam da ölümlerle gerçek ölüm sebepleri arasındaki ilişkiye yeni bir boyut getirdiği sırada, bunca zamandır inşa edegeldiği ünü büyük bir darbe almıştı.''

"Yaşamın haksızlıkları hiç bitmez,şu sol el meselesini ele alalım,sol el viyolonsel icrasında en zor işi üstlenir,buna karşın sağ ele göre çok daha az alkışlanır."



JOSE SARAMAGO-ÖLÜM BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

22 Şubat 2012 Çarşamba

En Sevilenler Mimi



Bu aralar oldukça yoğunum bu yüzden eskisi kadar sık yazı yazamıyorum bloguma.Fakat mimler yazmam için bir bahane oluyor bana.O yüzden şu dakikalarda sizlerleyim.Öncelikle beni düşünüp mimleyen blogger arkadaşım Deeptone'a çok teşekkür ederim.Soruların yanıtları ile birlikte işte mimim karşınızda :)

En Sevilenler:

1. En sevdiğin şeyler nelerdir, nelerden hoşlanırsın vb.

Sanatsal ne varsa,film,tablo,opera,bale,müzikal,kitap okuma,müzik dinleme,animeler,mangalar,yemekler,sütlü tatlılar,kahve çeşitleri,farklı kültürler,seyahat etmek,yeni insanlarla tanışmak,doğa sporları,insanlara ders vermek,büyük şehirler,uzak doğu,bazen de saçmalamak :D

2. Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?

E-okul,evrak işlerim,ingilizce kelime çalışmaları için wordtest te takılarak ,okuma güncemi belirlemek için vikitapta dolanarak,sosyal faaliyetlerden haberdar olmak için facebook,tiyatro,opera,bale eleştirileri okuyarak,bazen vikipedide random takılarak bilmediğim şeyler öğrenerek,blog camiasında dolaşarak,öğrencilerim için araştırma yaparak,anime izleyerek.....diye sürer gider bu liste...fakat internette haber okumayı sevmiyorum...çoğu asparagas oluyor.

3. En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz?

Hangi birinden bahsetsem ki Eternal Sunshine of the Spotless Mind ,Back To the Future ,Harry Potter Serisi,The Lord Of The Rings,Taare Zameen Par ,The Matrix ,It's A Wonderful Life,The Good, The Bad and The Ugly,Rear Window,Vertigo,Arsenic and Old Lace ,Turn Left, Turn Right,Bu neng shuo de mi mi,
Batman: The Dark Knight,The Usual Suspects,Forrest Gump,......ilk etapta aklıma gelenler bunlardı...Ama biliyorum çok sevip aklıma sonradan gelecek filmler mutlaka çıkar :)

It's A Wonderful Life(1946) daha önce bir yazımda da belirtmiştim...insan hayatının değerini ,hem insanın kendi açısından hem de başkalarının bakış açısından çok güzel anlatan bir film...ayrıca Arsenic and Old Lace filmindeki halaları unutamam...beni çok güldürmüştü ikisi :)

4. Şu sıralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur?

Vikitapda yakın zamanda almak istediğim kitaplar listesindeki kitaplar,eve profesyonel bir kahve makinesi,hoparlör,kitaplık,renkli kalemler,mudo da paravan şeklinde bir mumluk vardı...kokulu mumlar ile o paravanı alabilirim,kahve aroma şurupları..birde kardeşim kıra kıra evde bardak bırakmadı :D bardak almalıyım :)

5. Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar? 3 tane.

Nelly Furtado - Crazy
Bob Dylan- One more Cup Of Coffee
Charlie Chaplin-Smile


Yazmak isteyen herkese açık bir mimdir :)





Görsel:Chris Jeanguenat

12 Şubat 2012 Pazar

Kişisel Harem Mimi


Yine bir mim ile karşınızdayım.Gönül isterdi ki sevdiğim tanışmak istediğim birçok kişi hayatta olsun bende hemen doldurayım bu sayfayı fakat öyle olmadı.Popüler kültürle pek ilgim olmadığı hatta televizyon bile izlemediğim için kusura bakmayın tanımadığınız kişiler olabilir haremimde.Genel anlamda zaten yazdığım kişilerin yaş ortalamasına bakacak olursak,annem ve babamdan oldukça büyük kişiler ortaya çıksa da açıkçası sanatçı kişilikleri ile ilgileniyorum ne yalan söyleyeyim :)


1)Johnny Depp:Oyunculuğu, farklı karizması, özellikle Tim Burton ile gerçekleştirdikleri projeler ile dikkatimi çeken ve sevdiğim kişilik.


2)Joshua Bell:Sadece benim için çalsın kemanını, sevdiğim klasik müzik parçalarını yorumlasın diye koydum haremime.


3)Beyazıt Öztürk: Karşılıklı espriler yapabileceğim bir insanda olsun istedim haremimde bu kadro boşluğunuda Beyaz ile giderdim :)


4)Oruç Aruoba: Yazar ve felsefeci kişiliği ile bulunsun haremimde...karşılıklı sohbetler edelim hayat üzerine...


5)Don Kişot: Ünlü roman karakteri gerçek olsun beraber oturalım,hayatı olduğu gibi değilde olması gerektiği gibi yaşayalım istedim.


6)Jacek Yerka:Ünlü sürrealist ressam da bulunsun haremimde bir köşede otursun istediği gibi yapsın resimlerini bende resim yaparken onu izleyeyim diye ekledim haremime...


7)Andrea Bocelli: Dünyaca ünlü tenorlardan biri kendileri...o da sevdiğim aryaları seslendirsin diye haremimde...


8)Gandalf veya Dumbledore: İki roman karakterinden biri gerçek olsun,haremimde bir büyücü de bulunsun isterim :)


9)Hayao Miyazaki:Ünlü Japon manga ve anime sanatçısı...yaptığı animeler ile gönlümde taht kurmuş kişilikte bulunsun haremimde...


10)John Williams: Burada bir isim oyunu yapıyorum, aynı isme sahip sevdiğim iki kişilik var biri Harry Potter,Schindler's List,Evde Tek Başına,Yıldız Savaşları,İndiana Jones gibi filmlerin soundtrack bestecisi ve orkestra şefi John Williams diğeri gitarist John Williams.

Şöyle yazdıklarıma kuşbakışı baktığımda güzel bir liste oluşturduğum düşünüyorum...Deeptone'a teşekkür ederken onun yöntemini kullanıp bende mimlediğim kişilere özel olarak haber vereceğim  :)

8 Şubat 2012 Çarşamba

Talihsiz Serüvenler Dizisi Gibi Bir Tatil



Gönül isterdi ki buraya tatilimin ne kadar harika ve dinlendirici olduğuna dair güzel anılar yazayım.Fakat ne yazık ki her şey istediğimiz gibi olmuyor.Benim tatilimde hayal ettiğim gibi güzel, hatta fena değildi diyebileceğim gibi bile geçmedi.20 Ocakta malum okullar kapandı.Ertesi gün üniversiteden arkadaşımın İzmir'de düğünü olduğu için aynı gün 15:00 İzmir otobüsüne bilet aldım.Normalde karne günleri karneler,çıkış saatinden daha erken verilirdi.Benimde dersim 14:00da bitiyor.Ama ne yazık ki müdürüm tam çıkış vaktinde vermeye karar vermiş.Tabi işin içine ilk karne heyecanı yaşayan öğrencilerimin resim çekilme istekleri girince düşünün otobüse nasıl yetiştim.Otobüse yetiştim tam bineceğim bu sefer biletimi bulamıyorum.Neyse o sorunu da hallettim.Bana pencere kenarı diye satılan bilet koridor çıktı.Tamam bu da sorun değil 8 saat dayanırım dedim kendi kendime.Bir kere güne talihsiz başlamışım ya devamı gelir mutlaka otobüsümüz Karamürsel taraflarında sarhoş araç kullanan bir grup gencin saldırısına uğradı. Şoförümüz ve gençler epey kapıştılar.Onları polisle muhatap olmaları için bırakırken biz yedek şoförle yolumuza devam ettik.

Ertesi gün arkadaşımın düğünü bir garip geçti.Konuşmadığım bir arkadaşımın ona yakın olması nedeniyle arkadaşımla gerektiği gibi ilgilenemedim.Aynı gün midemi bozdum 2 gün devam etti bu mide bozukluğu.Baktım İzmir'de istediğim gibi vakit geçiremiyorum dedim kendi kendime ailemin yanına Denizli'ye gideyim.Ailemin bulunduğu sokakta hala doğal gaz yok sobalı ev.Evde kalabalık.Soğuk odadalar da uyuduğum için midemi üşüttüm.Tatilim akraba ziyaretleri ile geçti.Hatta hepsini ziyaret edemedim.Bir kısmı bana kızdı ve küstü.Denizli de gezmek bana bir keyif vermedi.Çünkü altyapı çalışmaları nedeniyle çarşı resmen çamur içindeydi.

Oradan arkadaşımın yanına Aydın'a geçtim.Arkadaşımın evinde de elektrikli soba ile ısınmak zorunda kaldık.Çünkü şansıma gittiğim gün baca tıkanmıştı.Oradan İzmir'e geçtim yeniden İzmir'den İzmit otobüsüne bindim.Yine koridor ve bu defa da otobüsün kliması bozuk.Eve geldim büyük bir sevinçle 13 günlük bir süreç soğuk geçmişti benim için.Kaloriferli evime dönmek adeta cennete varmak gibiydi.Ama ne yazık ki bu seferde kombim bozuktu.Kombi tamircisini aramak için telefonumun şarjı yoktu.Şarj cihazım Denizli'de kalmıştı.İşin daha da kötü tarafı elektrikli sobam da yoktu.Ev sahibimde kızında kalıyor.Bende ev sahibimin eltilerine gittim.Biri şarj cihazı buldu diğeri kombi tamircisini çağırdı.Ama ne yazık ki bitmedi talihsizlik bu defada sabah taksi parası verdiğim için kombi tamircisine verecek yeterli nakit param yok.Ev sahibimin kaynından borç aldım.

Bütün bunların sonucunda da gribal enfeksiyonları süper bir şekilde kapmış oldum.Hasta yatıyorum bir kaç gündür.Tüm bu olanların içinde hiç mi yok güzel anın diye soracak olursanız...Genelde bir hafta önce ya da sonra doğum günümü kutlama alışkanlığı edinmiş ailemin, doğum günümü, tam gününde hemde pasta alarak kutlamasıydı herhalde.

Böylece 15 gün bitti.Dinlenemeden başladım eğitim öğretime.
2005 yılından beri ailemden ayrı yaşadığım içinde sürekli aile ortamında 1 haftadan fazla durmak iletişimin gerilmesine neden oluyor bende.Uzaktan özlenmek en iyisi....kısa sürelik ziyaretinde insanları seni yerlere göklere sığdıramıyorlar ...Neyse ki çalışarak evimin rahatı içinde yaşamak benim için en büyük huzur kaynağı.

29 Ocak 2012 Pazar

Kitaplardan İnciler (Hayalet Gişe)



"Yolunu bulsan da bulmasan da bir yol edineceksin kendine.Ama olur da benimkini bulursan, lütfen getirip geri ver,çünkü yıllardır kayıptı."

"Hiçbir beklentin olmazsa,beklenmedik bir şey de olmaz."

"Bir zamanlar, zaman denilen şey yoktu,insanlar bu durumdan hiç hoşnut değillerdi tabi.Yedikleri öğünün öğle yemeği mi akşam yemeği mi olduğunu bilmiyorlar,bütün trenleri kaçırıyorlardı.Günlük hayatı takip edebilsinler, olmaları gereken yerde vaktinde olabilsinler diye yaratıldı zaman.Ellerindeki zamanı saymaya başlayıp da bir dakikanın 60 saniyeden , bir saatin 60 dakikadan , bir yılın ise 365 günden olduğunu keşfedince , kullanabileceklerinden çok daha fazlasına sahip olduklarını anladılar.Sonunda da bu kadar fazla olan bir şeyin o kadarda değerli olmayacağı sonucuna vardırlar, böylece zaman giderek itibarını yitirdi.İnsanlar onu savurganca kullanmaya,hatta boşa harcamaya başladılar."

"Bazı şeyleri nasıl gördüğün,onlara nereden baktığına bağlı."

"Kaybolmak nerede olduğunu değil, nerede olmadığını bilmemektir-olmadığım bir yer ise beni ne diye ilgilendirsin ki?"

"......eğer zaten bir şey oradaysa , insan onu gözlerini açarsa görebilir ancak, ama eğer orada değilse , gözleri kapalıyken de pekala görebilir.Düşsel varlıkları görmenin gerçek varlıkları görmekten daha kolay olmasının nedeni de budur işte."

"İnsanın kendi gözleriyle gördüklerinin aslında var olmadığı bir yerde yaşamak, karşısında duranları görmediği bir yerde yaşamak kadar kötü bir şey aslında."

"Matematiği ya da merak ettiğin herhangi bir şeyi öğrenmenin en güzel yanı , hiç olmayacağını düşündüğün bir çok şeyin oluverdiğini görmektir.Bu tıpkı sonsuzluğa ulaşmak gibi bir şey.Olduğunu bilirsin ama yerini bir türlü bulamazsın.Bir şeyin ulaşılmaz olması onu aramamayı gerektirmez çünkü."

"Eğer insan bütün vaktini kolay ve önemsiz işlere harcarsa , asıl yapması gereken zor işlere kafa yorması da gerekmez....Böylece onlara nasıl olsa vakit kalmamış olur.Sürekli bu tür işlerle uğraşınca asıl yerine getirilmesi gereken şeylerden kurtulmuş olursun."

"Ben aslında herşeyden korkarım.İşte bu yüzden bu kadar vahşiyim ya.Yalnız bunu diğerleri de öğrenecek olursa, yandım demektir."


"Doğru gerekçeler ile işlenen hatalar,yanlış gerekçeler ve hatasız olarak yerine getirilen şeylerden çok daha fazlasını öğretir insana."

"Bugün yapabildiklerin  genellikle ilerde yapacaklarınında göstergesidir."

"İmkansızlığını bilmediğin sürece pek çok şey mümkündür."


Hayalet Gişe-Norton Juster

26 Ocak 2012 Perşembe

Kitaplardan İnciler (Cennetin Dibi)

"Yüzyılımızın devletleri uzaktan kumandalı bombalarıyla sivilleri kıyadursun,orta çağda tepeden tırnağa zırha bürünen şövalye, aynı zırhı onu korumak için atına da geçiriyordu.Yok etmek değil, hükmetmekti esas olan.Bugün sanılanın tersine,insanın atın değeri vardı orta çağda."

"Yeme, içme gibi temel gereksinmelerimizi karşıladıktan,hatta bazen karşılamadan da hayattaki tüm uğraşımızın görüntüler,düşler peşinde koşmak olduğunu ilk modern insan Don Kişot gibi biliyordum.Reklam şirketleri reklamlar harcayıp bize görüntü sattığına göre,bizim işimiz görüntülere karşı savaş açmak,görüntüleri terslerine dönüştürerek yenmekti."

"....Türümüzün bir özelliği bu.Bir yandan beş para etmeyen şeylere dünyanın parasını verir, bir yandan da maddi değeri yok diye dünyanın en güzel şeylerinin bedava olduğunun farkına varmaz ya da küçümseriz."

"Büyük bir haddini bilmemezlikle  ilanihaye yeni bilgiler, icatlar, yaratıcılık peşinde koşan,doğayı kendi doyumsuzluğumuzda yağmalayan , sevgi, inanç gibi değerleri içeriklerinden boşaltarak bozuk para gibi harcayıp kah oraya kah buraya dağıtan bizler, bencil ve hedonist yaşantımızda maymun iştahlılığımızdan hızımızı kesen her şeye özveri demiyor muyduk?"

"Okul,ordu,ibadethane, işyeri gibi kitle halinde toplandığımız her yerde birşey eksilmiyor mu bireyliğimizden?Ve toplu halde bulunduğumuz için de güçlü liderler, kurallar gerekmiyor mu bizi yönetecek,yönlendirecek?" Sosyal evrim açısından bakarsak belki de insanın kabileden bireye geçişi esas olan.Ana, baba, çocuk ve komşuyla ilgilenmeyi en alt  düzeye indirmek hepimizi serbest,özgür bırakan..."

"Ne garip.Günümüze dek süregelen dünyanın en eski uygarlığı Çin ne yapsa,biz tersini yapıyoruz.Onların yazısı sağdan sola ve dikey.Bizimki yatay ve soldan sağa.Onların matem rengi beyaz,bizimki siyah.Çinli erkekler entari,kadınlar pantolon giyer.Çinliler doktora sağlıklı kalabilmek için gider,biz hasta olduğumuzda;onlar geçmişteki bir altın çağa özenir, biz herşeyi icat edip dünyayı iyicene değiştirdikten sonra altın çağa ulaşabileceğimize inanırız.Halimize kimbilir ne kadar şaşıyordur Çinliler."

"Hiç belli olmaz.Tarihte ne olacağını kestirebilmek at yarışlarında altılı ganyanı tutturmaktan daha güç.Bir bakarsınız ileride bir gün duvarlarımızdaki Uzakdoğu takvimlerine bakıp birbirimizin köpek, maymun ya da bu yılki gibi sıçan yılını kutlar buluruz kendimizi Çinliler ile birlikte."

"Apartman yaşantısı gerçekten zor.Birbirlerini tanımayan,tanımak istemeyenlerin cemaat bile olamadan zorla cemiyetleştirildiği bir ortam apartman."


Cennetin Dibi-Gündüz Vassaf

Görsel: William Blake

16 Ocak 2012 Pazartesi

Kitaplardan İnciler (Aylaklığa Övgü)



"Geçimini yeteri kadar sağlamış bir kimse günlük işlerden herhangi birine el attığı zaman kendisine,böyle yapmakla başka birinin nafakasını elinden aldığı,dolayısıyla bunun kötülük olduğu söylenir.Eğer bu sav doğru olsaydı, nafakamızın bol bol sağlanması için, hepimizin sadece aylak olmamız yeterdi.Böyle laf edenlerin unuttukları şey, bir insanın genellikle kazandığını harcadığnı ve harcarken de başkalarına iş sağlamış olduğudur.Bir insan kazandığını harcadığı sürece , kazanırken başkalarının ağzından aldığı lokmaları en aşağı katıyla, kazandığını harcarken yine başkalarına veriyor demektir.Bu görüş açısından bakıldığında asıl kötü insan biriktiren insandır."

" Modern dünyada çalışmanın erdem olduğuna inanma yüzünden çok büyük zararlar doğmaktadır ve mutluluğa giden yol, refaha giden yol, çalışmanın örgütlü bir düzen içinde azaltılmasından geçer.
........Çalışma ahlakı, köle ahlakıdır; modern dünyada ise köleye ihtiyaç yoktur. "

"Tarihsel bakımdan konuşursak,görev kavramı,iktidar sahipleri tarafından başkalarına kendi çıkarlarından çok efendilerinin çıkarı için yaşamaları gerektiği düşüncesini aşılamakta bir araç olarak kullanılmıştır.Doğallıkla, iktidar sahipleri, kendi çıkarlarının , insanlığın daha geniş çaptaki çıkarlarıyla özdeş olduğuna kendi kendilerine inandırarak, bu olguyu yine kendi kendilerinden saklamaktadırlar."

"Ödünç alma, insanda adeta geleceğin şimdiki zamanı beslediği izlenimini uyandırıyordu.Ama kuşkusuz, gerçekte böyle bir şey mümkün değildi.İnsan yaşadığı anda var olmayan bir ekmeği yiyemez."

"Amerika'da erkekler çoğunlukla , halleri vakitleri yerindeyken bile uzun saatler çalışırlar; bu gibiler, işsizlik denen o gaddarca ceza dışında, işçilerin boş vakitleri olması fikrini öfkeyle karşılarlar.Gerçekten de bunlar boş vakti kendi oğullarına bile çok görürler.Ne gariptir ki, oğullarının çok çalışmasını isterlerken ve bu yüzden oğulları, uygarlık öğrenmelerine yetecek kadar bile boş vakit bulamazken,bu adamlar karılarıyla kızlarının hiç çalışmamasına aldırış etmezler."

" İnsanlığın makinelerin verimliliğinden yararlanabilmesini sağlayacak daha iyi bir iktisadi örgütlenme, daha çok boş zaman kalmasına yol açardı; boş zamanın çoğu ise, hatırı sayılır beyinsel çalışmaları ve merakı olanlar dışında, insanlara sıkıcı gelir. Boş zamanı bulunan bir toplumun mutlu olabilmesi için bu toplumun eğitilmiş, hem de teknik bilginin dolaysız yararı kadar, beyinsel zevk de gözönünde bulundurularak eğitilmiş bir toplum olması gerekir. "

"Çok çalışmanın erdem olduğu bir kere aşılanmış bulunduğuna göre, içinde boş vaktin çok,çalışmanın ise az olduğu bir cennet hedefine yetkililerin nasıl ulaşabileceklerini kestirmek zordur."

"Kuş uçmaz kervan geçmez uzak köşeler dışında köylü dansları ölmüştür, ama bu dansların işlenmesini , mükemmelleştirilmesini sağlayan güdüler insan doğasında hala var olmalıdır.Şehir insanlarının zevkleri nitelik bakımından çoğunlukla edilgen hale gelmiş bulunuyor:Sinema seyretmek,futbol maçlarını izlemek,radyo dinlemek vb.Bunun nedeni de, şehirlilerin bütün enerjilerini çalışmada tüketmeleridir; eğer daha çok boş vakitleri olsaydı, şehirliler yine eskiden olduğu gibi, bizzat kendilerinin etkin rol oynadıkları eğlencelerin tadını çıkarırdı."

"En aşağı tasarılarımız ve yoksulluğumuz kadar,çirkinlikte, bizim özel girişim karına köle olmak için ödediğimiz fiyatın bir bölümüdür."

"Anaların gördüğü zarar da çok önemlidir. Ana, çocuk bakıcılığı eğitimi görmediği halde dadılık, aşçılık eğitimi görmediği halde aşçılık, hizmetçilik eğitimi görmediği halde hizmetçilik eder; bütün bu görevleri bir başına yüklenir; yüklendiği görevlerin hepsini de ister istemez kötü bir biçimde yerine getirir; her zaman yorgundur ve çocukları onun için bir mutluluk kaynağı olacaklarına, birer baş belasıdırlar; koca işten döndüğü zaman boş vakte sahiptir; ama kadının hiç boş vakti yoktur; böylece, sonunda kadın adeta kaçınılmaz bir biçimde sinirli, dar kafalı, yüreğinde kıskançlık taşıyan bir insan haline gelir. "

"Neyin toplumun yararına olduğu,neyin olmadığını belirleyen şey,toplumun yararına olup olmadığı düşünülen nesnenin topluma maliyetidir, halbuki sistemimizde, neyin fiilen yer alacağını, ya da almayacağını belirleyen şey,yer alıp almaması düşünülen şeyin tek başına fabrikatöre maliyetidir."

"Servet isteği birçok durumlarda güvenlik isteğinden doğmaktadır."

" Eğer iş adamlarının zenginleşme arzuları başkalarını yoksullaştırma arzularından daha güçlü olsaydı, dünya çarçabuk bir cennete dönerdi. "

" Ufak bir azınlığın çoğunluk üzerinde iktidar sahibi olduğu her yerde, çoğunluğa egemen birtakım kör inançlar vardır ve bu inançlar iktidar sahibi azınlığa yardımcıdır. "

" .....Kanımca Amerikalı kültürlü hanımlar her yıl bir düzine kitap satın almaktadırlar ve her yerde aynı düzine satılmaktadır. Bir yazar için doğrusu hoşa gidecek bir durumdur bu; yeter ki, kitabı o düzinenin içinde bulunsun. Ne var ki, bu durum hiç kuşkusuz Avrupa ile Amerika arasındaki bir farkı ortaya koymaktadır. Avrupa'da çok satışlı birkaç kitap yerine, az satışlı pek çok kitap vardır. "

"İnsanlar eğer birbirlerine karşı duydukları kin dolayısıyla öfkelerine kapılıp da böceklerin ve mikroorganizmaların yardımına başvurmaya kalkışırsa -ki, büyük bir savaş daha çıkarsa böyle yapacakları muhakkaktır- o savaşın biricik galibi olarak ayakta sadece böceklerin kalması hiç de olanak dışı değildir. "

"Herhangi ciddi bir eğitim kuramı iki bölümden meydana gelmiş olmalıdır: Yaşayıştaki amaçların ne olduğuyla ilgili bir anlayış ve ansal değişim yasalarını inceleyen psikolojik dinamik bilimi. Yaşayıştaki amaçların ne olduğu konusunda birbirinden ayrılan iki insan, eğitim üzerinde asla birleşmez. "

"Mesleği çocuk eğitimi olan bir insan bu işi günde  en çok iki saat yapmalı,geri kalan saatlerini çocuklardan uzak geçirmelidir.Sürekli olarak çocuklarla beraber bulunmak, hele sıkı bir disiplinden kaçınıldığı zaman, son derece yorucu bir şeydir.Yorgunluk ise, sonunda sinirleri bozar ve bu sinir bozukluğu -sinirleri bozulan öğretmen kendini hangi kurama inanarak yetiştirmiş olursa olsun-eninde sonunda şu ya da bu biçimde bir yerden patlak verir."

" Bilimde son ilerlemelerin en acı yanı, bu ilerlemelerin her birinin bize sandığımızdan daha az şey bildiğimizi öğretmesidir. "

"Bilim, kosmos üzerindeki iddialarımızı azaltmakla birlikte, öte yandan da yeryüzündeki rahatımızı büyük çapta artırmaktadır.Teologların bilimden dehşet duymalarına rağmen,genellikle bilimin hoşgörü ile karşılanması işte bundandır."


Bertrand Russel-Aylaklığa Övgü

6 Ocak 2012 Cuma

Bir Öğretmenin Maceraları 2



Sandalye Kapmaca
Geçenlerde sınıfta çocuklara "Sizlere bugün sandalye kapmaca oyununu öğreteceğim" dedim.Bunu söyledikten sonra öğrencilerimden Seyit bana o gün korkarak yaklaşmıştı.Nedenini anlamıştım.Sorduğumda da cevabını alamamıştım.Neyse çocuklara ben sandalye kapmacayı öğrettim.Çok sevdiler şimdi hergün yalvarıyorlar "Öğretmenim dersimizi çabuk yapalım,zamanımızı arttıralım, sizde bize sandalye kapmaca oynatın." diye.

 Bir kaç gün önce Seyit geldi yanıma
"Öğretmenim biliyor musunuz? Sandalye kapmaca öğrettiğiniz gün neden öyle davranmıştım."
"Neden Seyit?" dedim.
"Çünkü öğretmenim ilk sandalye kapmaca dediğinizde ben, siz sandalyeleri fırlatacaksınız biz de yakalamaya çalışacağız diye düşünmüştüm" dedi.Koptum gülmekten kıyamam neler düşünmüş.


Öğretmenin Sevdiği Şarkı
Bir gün çocuklarla yemek saatindeyiz.Bazen öğrencilerime deneysel yaklaşıyorum.O gün öğreteceğim şarkıyı gizil öğrenme yoluyla, öğrene dursunlar diye yemek saatinde arka fonda kısık seste çalıyordum.Neyse çocuklar kendi aralarında yemek saatinde konuşuyorlar.

Sude:Farkında mısın? deminden beri sürekli aynı şarkı çalıyor.
Seyit: Evet farkındayım.Güzel şarkıymış ama.
Sude:Neden sürekli çalıyor acaba?
Seyit:Öğretmenimiz bu şarkıyı çok seviyor olmalı.

Şarkıyı paylaşıyorum:

Görevini yapmışsan mutlu olmalısın.
Bugün çalışmışsan mutlu olmalısın.
Büyüklere saygın varsa mutlu olmalısın.
Küçüklere sevgin varsa mutlu olmalısın.

Böyle aralarındaki diyaloglar beni çok eğlendiriyor...

Kaç Tane Meyve?
Bu yazdığımı dün yine beslenme saatinde yaşadık.Perşembe günlerimiz meyve salatası günü.O gün anneler çocukların yanlarına meyve salatası koyuyorlar.Evde meyve yemeyen çocuklarda bu sayede meyve yemiş oluyorlar.Neyse Gülsen sınıfta çok ama çok az yemek yiyen bir öğrencim.Beslenme saatine başlamadan önce geldi hemen

"Öğretmenim ne kadar meyve yiyeyim?" dedi.
"Beslenme saatinde beslenmeni bitirdikten sonra bunu konuşuruz.Daha beslenme saati gelmeden benimle pazarlık etmeye kalkıyorsun." diye konuşmuştuk.

Neyse beslenme saati geldi.Beslenmeler yendi.Gülsen masasından bana sesleniyor;
"Öğretmenim pazarlık edecektik"
Bu sahnede önce bir afalladım.Sonra gülme nöbeti geldi.Çocuklar işte hemen büyüklerinden kapıyorlar...

Not:Resimde gözleri kapalı olan Seyit,Sapsarı olan kız öğrencimde Gülsen :D



Kitaplardan İnciler (Dövüş Kulübü)

"İnsan sevdiklerini öldürür diye bir söz vardır ya; aslında bakın, insanı öldüren hep sevdiğidir."

" Sevdiğiniz herkesin size sırt çevireceğini ya da öleceğini fark ettiğiniz zaman ağlamak kolaydır. Zaman aralığını yeterince uzun tutarsanız, herkesin hayatta kalma şansı sıfıra düşer. "

" Uykusuzluk böyledir işte. Her şey çok uzaklardadır, kopyanın kopyasının kopyası gibi. Dünyayla arana öyle bir mesafe sokar ki, ne sen bir şeye dokunabilirsin ne de bir şey sana. "

" Bazı insanlar gece insanıdır. Bazıları da gündüz insanıdır. "

" Bu senin hayatın ve anbean sona eriyor. "


" Başka bir yerde, başka bir zamanda uyanabilseydim, başka bir insan olarak uyanabilir miydim? "

"Bir dakika yeterli, dedi Tyler.O bir dakika için çok uğraşmanız gerekiyordu; ama bir dakikalık kusursuzluk, harcadığınız çabaya değerdi.Tek bir an.Hayatta kusursuzluktan en çok bunu bekleyebilirdiniz."

" Eskiden hayat anlamsızmış, çünkü elinde hayatı karşılaştıracağı bir şey yokmuş. Ama şimdi ölüm varmış: ölüm, kayıp ve acı. Gözyaşları, titremeler, dehşet ve pişmanlık. Şimdi, hepimizi bekleyen sonu bildiği için, Marla hayatının her anını hissedebiliyormuş. "

" Mobilya satın alırsınız. Kendinize dersiniz ki, bu hayatım boyunca ihtiyaç duyacağım son kanepe. Kanepeyi alırsınız ve sonraki birkaç yıl boyunca, hangi işiniz ters giderse gitsin, en azından kanepe sorununuzu çözmüş olduğunuzu bilirsiniz. Sonra aradığınız tabak takımı. Sonra hayallerinizdeki yatak. Perdeler. Halılar.Sonra o güzel yuvanızda kısılıp kalırsınız. Bir zamanlar sahip olduğun şeyler artık sizin sahibiniz olur. "

"Eğer ne istediğini bilmezsen, bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş."

" Bazen bir şey yapar ve belanızı bulursunuz. Bazen de yapmadığınız şeyler size belanızı buldurur. "

" Tyler diyor ki, ben henüz dibe vurmaya yaklaşmamışım bile. Ve eğer sonuna kadar düşmezsem, kurtulmam olanaksızmış.
İsa çarmıha gerilerek yapmış bunu. Sadece para, mülkiyet ve bilgiden vazgeçmen yeterli değil, diyor Tyler. Bu bir hafta sonu tatili değil.
Bu işi böyle yarım yamalak yapamazsın artık.
Seminerde miyiz?
'Daha dibe vurmadan çözülürsen,' diyor Tyler, 'asla sonuna kadar götüremezsin.'
Ancak felaketten sonra yeniden doğabilirmişiz.
'Ancak her şeyini kaybettikten sonra,' diyor Tyler, 'canının istediğini yapmakta özgür olursun.' "

"Ne kadar derine yuvarlanırsan, o kadar yükseğe uçarsın.Ne kadar uzağa kaçarsan,Tanrı seni o kadar yanında ister."

"Her birinizin kutsal, eşsiz bir kar tanesi olduğunu anlamadın mı? Eşi bulunmaz eşsizlikte, eşsizinde eşsizi bir kar tanesi olduğunu görmedin mi?
Hepinizin sevginin tezahürleri olduğunu anlamıyor musun?"

Dövüş Kulübü-Chuck Palahnıuk







Görsel:Marla by Stella Im Hultberg

Kitaplardan İnciler (Çavdar Tarlasında Çocuklar)



" Yalnız, maçı pek izlemiyordum. Orada öyle takılmamın nedeni; kendimce bir çeşit veda duygusu yaşamaya çalışmamdı. Birçok okuldan, birçok yerden ayrıldım, ayrıldığımı anlayamadım. Bundan nefret ediyorum. Ayrılışlarım acıklı, hatta kötü olabilir, ama bir yerden artık ayrılıyorsam bunu anlamak istiyorum. Bunu anlamadığınız zaman kendinizi daha kötü hissediyorsunuz. "


"Öğretmen: Hayat, tabii ki bir oyundur, evladım.Hayat,kurallara göre oynanması gereken bir oyundur.
  Holden: Evet, efendim.Öyledir, biliyorum.
(Oyunmuş.Oyun öyle mi?Tüm asların bulunduğu takımdaysan , oyun o zaman tamam; kabul ederim.Ya öteki takımdaysan, as oyuncu filan yoksa,oyunla ilgisi kalır mı bunun?Hiç yani.Yok oyun moyun."

"Bir öğretmen kafasına bir şeye taktıysa, onu durduramazsınız.İlle de yapar yapacağını."

" Birileri bana yaşıma uygun davranmam gerektiğini söylediğinde canım sıkılır. Bazen yaşıma göre olgun davrandığım da olur -ciddi söylüyorum- ama buna kimse dikkat etmez. İnsanlar hiçbir şeye dikkat etmiyorlar zaten. "

" Benim derdimde bu işte; bir şeyim kaybolunca hiç umursamıyorum; küçükken annem buna çok kızardı. Bazı herifler kaybettikleri bir şeyin peşinde günlerce koştururlar. Kaybedince üzüleceğim bir şeyim olmadı hiç. "

" Ama o müzedeki en iyi şey, her şeyin yerli yerinde kalmasıydı. Hiç kimse kıpırdamazdı yerinden. Oraya yüz bin kez gidebilirdiniz, o Eskimo hâlâ daha yeni iki balık tutmuş olur, kuşlar hâlâ güneye uçar, geyikler o narin bacakları üstünde o pınardan su içer ve göğüsleri görünen o Kızılderili kadın battaniyesini dokurdu. Kimse değişmezdi. Değişen tek şey siz olurdunuz. Çok büyümüş olmanız filan değil demek istediğim. Tam olarak o değil yani. Yalnızca değişmiş olurdunuz. Bu kez sırtınızda bir palto olurdu. Ya da, son gelişinizde sıradaki eşiniz kızıl çıkarırdı ve yeni bir eşiniz olurdu. Veya, Bayan Aigletinger'ın yerine başka biri getirirdi sizi. Veya, o gün banyoda annenizle babanız felaket bir kavgaya tutuşmuş olurdu. Veya, üstünde gökkuşağı renkleri oluşan bir su birikintisi görmüş olurdunuz. Diyeceğim, değişik bîr şey olurdu sizde; demek istediğim şeyi anlatamıyorum. Anlatabilsem de, anlatmayı isteyeceğimden pek emin değilim. "

"Olgunlaşmamış insanın özelliği,bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir,olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir."




Çavdar Tarlasında Çocuklar-J.D. Salinger


4 Ocak 2012 Çarşamba

Kitaplardan İnciler (Özgürlük Hapishanesi)



"Peki ama bu sözcük ne anlatır: Anı? Üzerinde kurduğumuz bilinç ne kadar da yıpranmış. Daha biraz önce söylenmiş, okunmuş, yapılmış olan şey hemen sonra gerçek değildir artık. Yalnızca bizim belleğimizde var olan bir şeydir ve bütün yaşamımız, hatta bütün dünyamız böyledir. Gerçek diyebileceğimiz şey, o sonsuz küçüklükteki şimdiki zaman anıdır yalnızca ve o da biz onu düşünmek istediğimizde çoktan geçip gitmiştir."

"Henüz hiçbir insanın ayak basmadığı ve Tanrı’nın kararına göre kimsenin asla ayak basmayacağı bir çölün ortasında bulunan eşi bulunmaz değerli taş gerçek değildir. Çünkü gerçek yalnızca, en azından tek bir insan bilincinin bu kavramı oluşturduğu yerde var olabilir. Hayvanlar ve melekler ne gerçeği ne de gerçek olmayanı bilir, çünkü hayvanların kavramları yoktur, melekler ise salt tinsel özleri gereği kusursuz kavramlarla birdir."

"Aslında, eğer zaman değişimi anlatıyorsa, zaman da yoktu; böyle söyledi kendi kendine.Sadece bir tek ve aynı şeyin, sonsuza dek sürecek amorf bir şimdinin hiç ara vermeden tekrarlanışı vardı.Zaman, devinim halinde kalabilmesi için sürekli karıştırılması gereken koyu bir bulamaçtı adeta.İnsan ondan elini çeker çekmez koyulaşıyordu ve öncesiyle sonrası arasında hiçbir fark kalmıyordu, sanki hiç devinimde olmamış gibi."

"Kölelik dışında hiçbir şey bilmeyen köleler uysal kölelerdir. Sadece tutuklu yaşamını bilen tutuklular özgür olmamalarının acısını çekmezler. "

"Bütün korkumu ve bütün umudumu yitirmiş olduğumdan, ayağa kalkıp geriye kalan kapılardan hangisi olursa olsun birini açmak artık benim için kolay olmalıydı değil mi, bütün bu duyduklarından sonra böyle düşünürsün herhalde, ey Emirülmüminin. Oysa durum tam tersiydi. Asıl şimdi benim için her şey bir olduğundan, karar almam için pek bir neden kalmamıştı. Başlangıçta elim kolumu bağlayan şey, o berlisiz çıkıştan duyduğum korkuyken, artık sonunda bir seçim yapmamı imkansızlaştıran şey, başıma gelecek her şeye karşı duyduğum kayıtsızlıktı. "

"İyileştikten sonra kendine bir kez daha yeni bir ad seçti, çünkü eskisi şimdiye kadarki varoluşuyla birlikte yanmıştı. Bu kez kendine "yol gösterici" anlamına gelen Indicavia adını verdi.
Bu adın ne anlama geldiğini soran olursa şu açıklamada bulunmayı alışkanlık edindi: Yol gösteren bir levha da özel bir değeri olmayan, belki de dağılmış, hatta çürümüş bir tahta parçasından başka bir şey değildir. Üstünde yazılı olanı kendisi okuyamaz, okuyabilsedi de anlayamazdı. İşaret ettiği yere kendisi asla gidemez, tam tersine onun amacı durduğu yerde kalmaktır. Burası her yer olabilir; her yer aynı derecede iyidir, bir tek yer, yani işaret ettiği yer dışında. Onun tümüyle ararsız ve anlamsız olacağı tek yer orasıdır. Zaten işaret ettiği yerde olmadığı için, oranın yolunu arayana yararı dokunur. "



Michael Ende-Özgürlük Hapishanesi



3 Ocak 2012 Salı

Mutluluk Üzerine (Mim)



Mutluluk üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.İnsanlardan her gün duyuyoruz; mutluluğu arıyorum gibi cümlecikleri.Bir çok kişi mutluluğu arıyor ama bulamıyor.Sanırım bu aramayı, bakmak ile görmek arasındaki ince çizgiye benzetebiliriz.İnsanlar mutluluk deyince hiçbir sıkıntısı,para kazanma gibi bir derdi olmayan, sevdiği kişiyi bulan vs. vs. (çoğaltabiliriz bunları) kişilerin yakaladığına inanıyor.Mutluluğu insanlar  .......sa,........se gibi şart kipiyle koşullandırıyorlar.Belkide bu yüzden bir çok kişi mutlu olamıyor.Mutluluğu şartlı arıyoruz.Sebebsiz yere mutlu olmaya beceremiyoruz.Halbuki mutluluk her yerde yakalamasını bilene.Mutluluk bir çocuğun gülümsemesinde ya da bir kelebeğin kanat çırpmasında, veyahut yağmurun yağmasında bulabiliriz.Sıcak bir günde serin bir gölgelik bulmak mutluluktur.Susadığında su içebilmek,sevdiklerinle güzel zaman geçirdiğinde yakalayamadığın zamanın içindedir mutluluk.Bunların farkına varamıyoruz ve hep hayattan yakınıyoruz.Sahip olamadığımız şeyler üzerine kafa yoruyoruz,sahip olduklarımızla mutlu olmayı beceremiyoruz.Sahip olamadıklarımıza zamanla sahip olsakta,kapitalizmin sonucu olarak,yeni sahip olmak istediğimiz şeyler oluyor.Sanırım bu sonsuz bir mutsuzluk döngüsüne dönüşüyor.Mutluluğu standardize ediyoruz.Soyut bir kavramı somutlaştırma eğilimi içerisindeyiz.İşte bu noktada başta dediğim gibi bakmak ile görmek arasındaki farka dönüyoruz...Biz mutluluğa bakmak mı? Yoksa mutluluğu görmek mi istiyoruzz...önce buna karar vermeliyiz...

Neden bu kadar laf ebeliği yaptığımı soracak olursanız Sevgili Çalıkuşu (teşekkür ederim) beni mimlemiş.İnsanları mutlu etmenin on yolunu yazmamı istemiş.Aslında sınırsız yol var.Fakat önemli gördüklerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.Benden önce yazanlar çok güzel yerlere parmak basmışlar...elimden geldiğince farklı şeylerden bahsetmeye çalışacağım...

1)İnsanın çevresindeki insanları mutlu edebilmesi için öncelikle kendisinin mutlu olması gerekiyor.Peki insan kendisini nasıl mutlu edebilir.Bu size kalmış.Herkesin kendisini mutlu etme yöntemleri farklıdır.Örneğin ben güzel bir kitap okuduğumda,güzel bir müzik dinlediğimde sebepsiz yere mutlu olurum.Bunlar varolup,yaşadığımı hissetmemi sağlar.Yağmurda toprak kokusunu içime çekmek beni mutlu eder.Ya da mutluluk ortamımızı kendimiz oluşturabiliriz.Mutsuz olduğumuz zamanlar gidebileceğimiz ve bizi rahatlatan gizli bir mekan keşfedebiliriz.

2)Değer verdiğimiz insanlara onları sevdiğimizi söyleyebilmek.Bunu sadece sözcükler grubu ile değil.Bir sıcak gülümsemeyle,sevdiğimiz kişinin yanağına vereceğimiz içten bir öpücükle hissettirebiliriz.

3)Oyun oynayarak.Tabi genel olarak çocuklar için geçerli.Örneğin ben öğrencilerimle oyun oynarım.Tabi bunu kurallı oyunlar olarak düşünmeyin yeri gelir "Ayy çocuklar çok hastayım...hadi beni iyileştirin derken bayılıyormuş numarası yaparım.Çocuklarım hemen doktor setini kaparlar beni iyileştirmek için yarışırlar.Ve bu oyundan o kadar zevk alırlar ki bir sürü çocuk kahkahası sarar ortalığı.Bu durum sizide mutlu eder.

4)Ziyaret etmek.Sevdiğimiz insanları kısa süreliğine de olsa ziyaret etmek,onlarda tarif edilemez mutluluk oluşturur.Ziyaret etme imkanınız yoksa,telefon etmek olmadı internette Webcam aracılığı ile görüşmek.En son Ramazan bayramında gördüğüm ananemi geçen hafta internette görme fırsatım oldu.Kıyamam "Kızım dedi kitap okucaksan sen oku ben seni izlerim sana engel olmayayım" dedi.

5)Sevmek ve sevilmek,sevgiye karşılıkla cevap vermek.Karşımızdaki bizi sevmiyorsa olsa bile karşılıksız sevebilmek.Şimdi burada bir çelişki olduğunu düşünebilirsiniz.Fakat sevmek kendi başına, insanlar bunun farkına varamasa da mutluluk veren bir olgudur.

6)Dinlemek.karşındakine değer verdiğini gösteren en önemli şeylerden biri.Ama dinlerken karşındaki insanın gözlerinin içine bakarak dinlemek.Dinlerken onu dinlediğinize dair hafif beden dili ile etkin dinlediğini belli etmek.

7)Çiçek vermek.Kız erkek farketmez.İnsanlar çiçek alınca mutlu olurlar.Çiçek pozitif enerji veriyor bence insanlara.Erkek, erkek bile veriliyor olsa oluşan durum insanı gülümsetmez mi?

8)Çikolata yemek.Çikolatanın kokusu dahi endorfinin salgılanmasını sağlarken mutluluk vermesi çok normal değil mi?Canınız mı sıkkın,bir sınavdan mı çıktınız? bence üzerine bir çikolata iyi gider...(reklam kampanyası gibi oldu bu madde kusura bakmayın)

9)Hayatımızın bir anlamı olmalı.Kişiye göre değişebilir bu,bir amaç belirleyebiliriz kendimize.Anlam doğrultusunda hareket ettiğimizde her basamakta ilerleme kaydettiğimizde, ne kadar yavaşta ilerlesek amaca ulaşmak için elimizden geleni yaptığımız için mutlu oluruz.

10)Hayatı zıtlıkları ile kabul etmek.Unutmayalım zıtlıklardır hayatımıza anlam katan.Gece olmasa gündüz olmazdı,acı olmasa mutluluk diye bir olguda olmazdı.Hayatımızda acılar varsa onlara karşı zekice göğüs germeli üstüne bir bardak ayran içmeliyiz...

Çok yazdım umarım sıkılmadan okumuşsunuzdur.Burada yazıma son verirken mimlediklerimi açıklıyorum;

1)Mia Wallace
2)Yasemen k.
3)Hayal Kahvem
4)Momo
5)Cessie
6)Lady Jane
7)Sessiz Çığlık
8) Prometheus
9)Valki
10)Hemsponpi

Çalıkuşu'nun güzel yazılarını okumak isteyenlere linki :)

http://calikusunungunlugu.blogspot.com/


Kitaplardan İnciler (Momo)


"Beppo sokağı süpürürken yavaş. ama belli bir tempo ile çalışırdı. Her adımda bir nefes alır; her nefeste bir süpürge sallardı.
Bir adım - bir nefes - bir süpürge. Bir adım - bir nefes - bir süpürge. Böyle sürüp giderdi. Arada bir durur ve önüne bakarak düşünürdü. Sonra tekrar bir adım - bir nefes - bir süpürge.
Bak Momo derdi, ne oluyor, biliyor musun? Bazen önüne upuzun bir cadde çıkıyor. Öyle uzun ki, insan bunun sonu gelmez sanıyor.
O zaman acele etmeye başlıyorsun. Gittikçe daha çok acele ediyor insan.
Her önüne baktığında yolun hiç de kısalmamış olduğunu fark ediyorsun.
Daha hızlı ve daha gayretli çalışıyorsun; sonunda nefesin kesilip güçsüz kalıyorsun. Ve cadde hala upuzun bir şekilde seni bekliyor.
İnsan caddenin tamamına bakıp hemen bir karara varmamalı. Her zaman adım adım ilerlemeli. Sürekli olarak bir adım sonrasını düşünmeli, bir adım, sonra derin bir nefes, sonra bir süpürge. İşte o zaman hayat zevkli olur. Önemli olan işini iyi yapmaktır. Öyle de olmalı.
Bir de bakarsın ki adım adım bütün yolu bitirmişsin. Nasıl olduğunu anlamadan ve yorulmadan.
Önemli olan da budur."


" ...dünyayı kendi görüşleri doğrultusunda değiştirmek isteyen ve "Kızıl" diye anılan zalim Despot Marksentius Kommunus'u bilmeyen yoktur. Ama o ne yaparsa yapsın, insanlar oldukları gibi kaldılar, değişmediler...Çılgınlık bu ya, Marksentius Kommunus'un aklına da dünyayı kendi haline bırakıp yepyeni bir dünya kurma fikri takıldı.

Dünya büyüklüğünde; evleri, ağaçları, akarsuları yerli yerine konmuş ve eski dünyanın tıpkısı olacak bir küre yapılmasını emretti.
...
Önce destek yapıldı, sonra dünya büyüklüğünde kocaman bir küre. Kürenin yapımı bittiğinde eski dünyanın üstünde ne varsa taklit edildi.

Elbette bunun için pek çok malzeme gerekliydi ve bunu dünyadan almaktan başka çare yoktu. Böylece bir dünya büyüdükçe diğer dünya küçüldü.

En sonunda, bitmesi için dünyadan son taş da alınınca, yeni dünya eskisinin tıpkısı oldu. Tüm insanlar da oraya taşındı. Fakat Marksentius Kommunus bütün bu uğraşlara karşın her şeyin eskisi gibi kaldığını görünce, harmanisini başına örttü ve çekip gitti. Nereye mi? İşte bunu kimse öğrenemedi."

"Prenses Momo'nun kocaman, yuvarlak ve som gümüşten bir sihirli aynası varmış. Onu her gün, her gece dünyanın üzerinde gezmeye gönderirmiş. Ayna ülkelerin, denizlerin, kentlerin, tarlaların üzerinde uçup durduğu halde onu görenler hiç şaşırmaz, yalnızca "İşte Ay!" derlermiş.

Ayna geldiği zaman, güzel, çirkin, sıkıcı, artık önüne ne geldiyse hepsini Prensesin önüne döker, o da hoşuna gidenleri alır, gitmeyenleri dereye atıverirmiş. Hayaller de yeryüzünün akarsularında yüzerek geldikleri yerlere dönerlermiş hemen. İşte bu yüzden ne zaman bir suyun yüzüne baksak, onda kendi hayalimizi görürüz."


"Günlük yaşam içinde çok büyük bir sır vardır. Herkesin bunda bir payı bulunur ve herkes onu bilir, ama pek az kimse bu konuya kafa yorar. Çoğu kimse onu olduğu gibi benimser ve ona asla şaşırmaz. Bu büyük sır zamandır.Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez.Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken,bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider.Çünkü zaman,yaşamın kendisidir.Ve yaşamın yeri yürektir."

" ...nasıl gözleriniz görmeye, kulaklarınız duymaya yarıyorsa, insan yüreğide zamanı algılamaya yarar. Kör bir insan için gökkuşağının renkleri ve sağır bir insan için kuş sesleri nasıl boşunaysa, bütün bir yürekle algılanamayan zaman da öyle boşuna gider, kaybolur. Ama ne yazık ki, düzgün çarpmasını bildiği halde kör ve sağır nice yürekler vardır.

'Ya kalbim bir gün artık çarpmazsa" diye sordu Momo.
'O vakit senin için zaman biter, çocuğum" diye cevap verdi Hora Usta.' "


"Görüyorsun ya," diyerek acı acı güldü Gigi, "bak, ne hale geldim. İstesem bile artık geri dönemem. Artık geçti. Gigi hep aynı Gigi'dir derdim. Hatırlıyor musun? Ama Gigi aynı kalamadı. Sana şunu söyleyeyim Momo, hayatta en tehlikeli şey, gerçekleşmiş hayallerdir. Hele benimki gibi olursa! Artık hayal edecek hiçbir şeyim kalmadı. Sizlere dönsem bile artık orada hiçbir işe yaramam. Her şeyden bıktım ben."

Kitaptan güzel bir bilmece;


"Üç kardeşler otururlar bir evde
Hiç benzemez birbirine üçü de.
Sen onları ayırt edeyim derken,
Dönüşürler çabucak birbirlerine.
Birincisi evde yoktur, gelecek.
İkincisi çıkmış gitmiş, dönmeyecek.
Üçünden en küçüğü evdedir.
O olmazsa her ikisi ne edecek?
Bildiğimiz sadece üçüncüdür.
Çünkü birinci ikinciye dönüşmüştür.
Sen tam onu görüyorum derken,
Bakarsın ki,kardeşi görünmüştür.
Söyle şimdi:Üçü tek bir kişi mi?
Yoksa iki veya hiçbir kişi mi?
Adlarını bana sayabilirsin.
Üç kudretli hükümdarı bilirsin,
Bir ülkeye üçü birden hükmeder.
Ülkeyle bütünleşip bir eder."


Michael Ende-Momo